Cumhuriyet, eleştiri konusu olan Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi (ÇEDES) kapsamında, imamların ilkokullarda “manevi danışman” sıfatıyla derslere girmesini gündeme getirmişti.
5 Aralık’ta Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Kırklareli’nin ilçelerine gönderilen yazı ile projenin hayata geçirilmesi istenmişti.
Projenin ilk adımının Kırklareli’nde atılmasının tesadüf olmadığını belirten Eğitim-Sen Kırklareli Şube Başkanı Okan Balcı, “Kırklareli’nin tesadüf olmadığını düşünüyoruz. Burada lâik yaşama duyarlı bir sosyoloji var. Bu durumun, buradaki sosyolojiyi değiştirmeye yönelik bir girişim olduğunu düşünüyoruz. Bu ve bunun gibi projelerle ilerici değerler hedef alınıyor” dedi.
“KIRKLARELİ KAMUOYUNDA TEPKİYE YOL AÇTI”
Projenin yeni olmadığını ancak öncesinde öğretmenler tarafından yürütüldüğünü bildiren Balcı, “Bu proje daha çok kurulan kulüpler üzerinden görevlendirilen öğretmenlerle ilerliyordu. Son süreçte ise öğretmenlerin yerini ‘Manevi danışman’ sıfatıyla müftülük personeli aldı. Öğretmenler devreden çıkarılarak, imamlar üzerinden bu işin yürümesi Kırklareli kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı” diye konuştu.
Projenin eğitim biliminin temel ilkelerine tamamen aykırı olduğunu söyleyen Balcı, “Yürütülen faaliyetin, eğitimin ihtiyaçlarından kaynaklanmadığı da ortada. Okullarda rehberliğe dair eksiklik varsa, atanamayan binlerce öğretmen var. Bunun yerine eğitime ideolojik bir müdahale yapılıyor. İlerleyen safhalarında, 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi, okulların tarikâtlerin faaliyet alanına dönüştüğü bir durum görebiliriz. Bu kitap okuma yarışması, şiir yarışması, konferans vb. oluyordu, aynı yöntemler şekil değiştirerek karşımıza konuluyor” ifadelerini kullandı.
LÂİK EĞİTİM ARTIK PARALI!
Bu gibi bilimsel eğitim ilkelerinden uzak projelerin lâik duyarlılığa sahip velileri, özel okullara yönelendirdiğini aktaran Balcı şunları söyledi:
“Lâiklik aynı zamanda sınıfsal bir taleptir. Tarikâtler, cemaatler, eğitim alanında faaliyet yürütmeye çalışanlar en çok sosyoekonomik gelir düzeyi az olanları hedef alıyor. Çünkü ekonomik zorlukların yarattığı sahipsizlik ve çaresizlik duygusuyla öğrenciler bu yapılarla ilişkilenmiş oluyor. Bunu en çok okul öncesi eğitimde görüyoruz. Okul yarım günse, aile çalışıyorsa ya bakıcı tutulacak ya da değerler eğitimi adı altında yapılan faaliyetlere çocuğunuzu emanet edeceksiniz.
Bu bilimsel olmayan faaliyetlerden öğrencileri uzak tutmak isteyen aileler lâik eğitimi parayla satın alıyor. Ne yazık ki artık Türkiye’de lâik eğitim birtakım özel okullara para ödenerek alınıyor. Bu da eşit, kamusal eğitimin tüm toplum kesimlerine ulaşamadığını gösterir. Eğitim bu şekilde piyasaya açılıyor.”