Joe Biden yönetiminin yakın zamanda attığı adımlar, Batı Asya’ya yönelik ABD stratejisinin değişm sürecine girdiğini işaret ediyor. Bunlardan birincisi Maher Bitar’ın Başkan Biden’ın özel danışmanı olarak atanması. Maher daha önce Barack Obama yönetiminde İsrail-Filistin meselelerini yönetiyordu. Öğrenciyken, kampüslerde İsrail sponsorluğundaki etkinliklerin durdurulmasından sorumlu, şiddet yanlısı bir Yahudi karşıtı örgüt olan Filistin’deki Adalet Öğrencileri’nin başkanlığını yapan Maher, söz konusu örgütün şu anda ABD kampüslerinde İsrail’e verilen desteğin sona ermesini talep eden protestoların öncüsü konumunda.
Biden, üniversite olaylarını polis gücü kullanarak bastırılmasına destek verirken aynı zamanda Beyaz Saray’a onaylanmış bir Yahudi karşıtlığını devreye sokması, muhtemelen İsrail’e verilen desteği azaltma ve böylece önümüzdeki seçimlerde Müslüman Amerikalı seçmenleri kendi saflarına çekme niyetini gösteriyor.
İkincisi, İsrail’in Refah’a yönelik başlamış olan saldırısına devam etmesi halinde, ABD’nin kara saldırısı için gerekli olan silah ve mühimmat tedarikini durduracağına ilişkin söylemi. Başkan Biden, CNN’e verdiği bir röportajda “Eğer Refah’a girerlerse, İsrail’e sağladığımız silah tedarikini durdururuz” dedikten sonra “İsrail Başbakanı Netanyahu ve savaş kabinesine açıkça söyledim. Refah’a girerlerse desteğimizi alamayacaklar” demişti. Diğer taraftan ABD yönetimi, İran’a yönelik yaptırım muafiyetlerini sürdürürken, Katar ve Lübnan’a silah sağlamaya da devam ediyor. ABD, Irak’ın İran’dan elektrik ithal etmesine olanak tanıyan üç ayda bir yaptırım muafiyetleri yayınlamaya da devam ediyor. Muafiyet yasasına göre ödemeler, İran’ın avroya çevirebileceği Umman’daki bir banka hesabına yatırılacak.
Üçüncüsü, Biden’ın mühimmat tedarikini engellemesinden birkaç gün sonra Beyaz Saray, ABD tarafından sağlanan silahların farklı uluslara kullanılmasına ilişkin inceleme emrini vermesi. Bunun nedeni İsrail’in savaş sırasında uluslararası hukuku ihlal ederek ABD silahlarını kullanmış olabilme ihtimali olarak gösteriliyor. Pentagon tarafından hazırlanan bir raporda “İsrail’in, askeri operasyonlarında sivillerin zararını hafifletmeye yönelik en iyi uygulamaları hayata geçirecek bilgi, deneyim ve araçlara sahip olduğu, ancak yüksek düzeyde sivil kayıplar da dahil olmak üzere sahadaki sonuçların, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin bu konuda kararlı olup olmadığı konusunda önemli soruları gündeme getirdiği” vurgulanıyor.
ABD, İSRAİL’İN AÇIK ÇEKİ OLMAYACAK
İsrail bugüne kadar ABD’nin öneri ve kaygılarını göz ardı etmiş ve nasıl davranırsa davransın ABD’nin desteğinin arkasında olacağını varsaymıştı. Fakat Beyaz Saray’ın bu adımları en temelde birkaç mesaj taşıyor. Birincisi, ABD artık İsrail’e “açık çek” olmayacak.
İkinci olarak Biden, yaklaşan bakanlık seçimleri öncesinde “Müslüman oy bankasına” yatırım yapıyor ve bunu yapmak için İsrail’e verilen desteği azaltmaya dünden razı gözüküyor. Biden, ABD üniversitelerinde devam eden İsrail karşıtı protestoları da dikkatle inceliyor.
Sivil kayıpların artmasına yol açacak yeni bir Refah saldırısı, Müslüman Amerikalı seçmenleri Trump’ın saflarına geçmesiyle sonuçlanabilir. İsrail’e silah tedarikini durdurulması ise Yahudi seçmenlerin Biden’a tavır almasıyla sonuçlanacak. İşte Biden bu nedenle İsrail’i füzesavar silahlarla desteklemeye devam edeceğini belirtti.
Üçüncüsü ise ABD’nin Netanyahu’nun devam eden Gazze çatışmasını yönetmekte aciz kaldığına inanması. Ancak dışarıdan bakıldığında Washington, Tel Aviv’i kınayan çok sayıda BM Güvenlik Konseyi kararını engelleyerek Tel Aviv’e desteğini gösteriyor. Hatırlanacağı üzere ABD’li yetkililer Refah’a yapılacak büyük bir askeri saldırının Hamas’ın müzakere masasındaki elini güçlendireceğini “resmi olarak” belirtmişlerdi. Uzmanlar böyle bir durumun Mısır, BAE ve Katar tarafından müzakere edilen tüm barış girişimlerini çöpe atılmasıyla sonuçlanabileceği konusunda hemfikir. Kahire, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı davaya katılma niyetini çok önceden açıkladı. Ayrıca, halihazırda İsrail’le diplomatik bağlarını sürdüren bölgedeki ABD müttefikleri, sivil kayıpların artması durumunda ilave iç baskılarla karşı karşıya kalabilir.
NETANYAHU’NUN ISRARI KENDİ SONUNU GETİREBİLİR
Netanyahu’nun koalisyon hükümeti de siyasi hayatta kalma mücadelesi veriyor. Netenyahu, Hamas’ın elindeki esirlerin yakınları tarafından bir barış anlaşması yapılması ve böylece geri dönüşlerinin sağlanması yönündeki baskıları bertaraf etmekle uğraşırken, diğer yandan kabinesindeki katı görüşlüler Refah’a topyekün bir saldırı yapılmasını talep ediyor. Netanyahu bir yeri kapasa diğer taraf açık kalmaya mahkum gibi duruyor. Dahası Netenyahu, son günlerde ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla da karşı karşıya. Bu nedenle Netanyahu, Refah’ı temizlemeden İsrail’in Hamas’ı yok etmeye yönelik savaş hedefinin eksik kalacağı konusunda ısrarcı davranıyor.
Adeta köşeye sıkışmış durumdaki Netanyahu, ABD’nin silah sevkiyatını durdurmasıyla ilgili yaptığı “Eğer yalnız kalmak zorundaysak, yalnız kalırız. Gerekirse tırnaklarımızla savaşırız” açıklamasıyla iç siyasette safları sıklaştırmayı denerken ABD’yi karşısına almışa benziyor.
İsrail’de erken seçim Netanyahu’nun Likud Partisi’nin saltanatına son verebilir. Dahası, henüz Netanyahu’nun emrini vermediği 7 Ekim Hamas saldırısına yol açan başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma, onun için kabusa dönmeye gebe duruyor hatta bazı uzmanlara göre böyle bir soruşturma Netanyahu’nun siyasi kariyerine son bile verebilir. İsrail başbakanının önündeki tek seçenek Hamas’ı yok etmek ve rehinelerin kurtarılmasını sağlamak olabilir ama bu da o kadar kolay değil.
NETANYAHU, BİDEN’IN GÜNAH KEÇİSİ OLACAK MI?
Netanyahu, kişisel hayatta kalma mücadelesinin ABD’yi dinlemekten daha önemli olduğunu düşündüğü için ABD’nin uyarılarına kulak vermeyi reddediyor. Biden’ın İran’la farklılıkları çözmeye yönelik birçok girişimi İsrail tarafından sekteye uğradı, bu da onu Suudi-İsrail barış girişimini düşünmeye zorladı ve böylece İran karşıtı ittifakı güçlendirdi.
İsrail, Refah saldırısı sonrasında kayıpların artması durumunda, ABD nüfuzu ve Arap ülkeleriyle ilişkileri olası bir gerilemeyle karşı karşıya kalacak. BM ve Uluslararası Adalet Divanı da dahil olmak üzere diğer küresel kuruluşlar, İsrail’in savaştaki masum kayıplardan sorumlu tutulmasını talep ediyor.
BMGK’de ABD, İsrail karşıtı tüm kararları veto ediyor. Filistin’in örgüte üyeliğine ilişkin son BM Genel Kurulu oylaması, ABD-İsrail nüfuzuna önemli bir darbe vurdu. Filistin’e yönelik bir veto daha çıkması durumunda, Washington’un küresel itibarı ciddi hasar alabilir.
Hamas’ın hayatta kalması, ABD’nin İsrail üzerinde bir tür baskıyı sürdürmesi açısından da hayati önem taşıyor; dolayısıyla Washington, Hamas’ın ortadan kaldırılmasını asla istemeyecektir. Washington, bugüne dek güçlü Yahudi lobisinin de etkisiyle, iktidardaki hükümete bakılmaksızın her zaman Tel Aviv’i destekledi. Bundan sonra da bu yolda yürümeye devam edecek. Ancak bu sefer kendisiyle birlikte çalışmaya istekli bir lideri tercih edecek. Son olarak Biden’ın İsrail’e verdiği desteği, önümüzdeki seçimlerde Beyaz Saray’ı yeniden kazanmasıyla dengelemesi gerekiyor. Gerekirse günah keçisi Netanyahu olacak…